22 Temmuz 2009 Çarşamba

ERMENİ OLAYI VE PELİN BATU


Pelin Batu aklıyla, güzelliğiyle, dünya görüşüyle gerçekten günümüz bayanlarına örnek olabilecek bir kişiliktir. İmkanım olsa kendisiyle tanışmaktan zevk duyacağım kişiler listesinde ilk ona muhakkak girmiştir. Yazar, oyuncu ve akademisyen kimliğiyle tanınan Pelin Batu Habertürk kanalında 'Tarihin Arka Odası' adlı bir programda yer almaktadır. Meraklısına cumartesi geceleri izlemelerini tavsiye edebilirim. Programın formatı tarihin nispeten az bilinen yanlarına değerli gazeteci Murat Bardakçı ve Tarihci Doç. Dr. Erhan Afyoncu ile birlikte ışık tutmaktır.
Programda meydana gelen bir olaydan bahsetmek istiyorum bu yazımda. Olay şu şeklide cereyan etmiştir.
“Pelin Batu’nun sözde Ermeni soykırımıyla ilgili şok sözleri… Canlı yayında sert tepki geldi.
Pelin Batu, ekranda Ermeni Tehcirini, ’soykırım’ olarak ifade edince Murat Bardakçı’dan uyarı aldı, Erhan Afyoncu ise ağır sözler söyledi. Batu ise kendisini bakın hangi sözlerle savundu!
Habertürk’te ekrana gelen Tarihin Arka Odası programında Pelin Batu’nun Ermeni Tehciri konusundaki ifadeleri sırasında bunu bir ’soykırım’ olarak gördüğüne yorulabilecek sözleri dikkat çekti.
Ermenistan’a giderek orada din adamları ve akademisyenlerle görüştüğünü söyleyen Pelin Batu, “Onların günlük gazetelerinde ve haberlerinde her zaman Türkiye ile ilgili bir şey var” dedi.
Programda ‘Ermeni soykırımı’ ifadesini bir kaç kez kullanan Pelin Batu’ya tepki, Murat Bardakçı’dan geldi. Bardakçı, “Soykırım iddiaları diyoruz biz ona” ifadesini kullandı.
Tarihci Doç. Dr. Erhan Afyoncu’nun, Ermeni tehciri konusundaki görüşlerine pek sıcak bakmadığını söyleyen Pelin Batu’ya yönelik sözleri oldukça dikkat çekiciydi.
Batu’nun Ermenistan’daki seyahatinde gördüğü yakın ilgiyi yorumlayan Afyoncu, “Yani Ermenilerle buluştunuz. Başpiskopos Pelin Batu” dedi.
Pelin Batu’nun Ermenistan’da kendisine çok sıcak ilgi gösterildiğini, sokakta kendisine kötü bir davranış sergilenmediğini anlatmasının ardından Murat Bardakçı, “Bence bu sizin güzelliğinizden. O sizin hoşluğunuzdan” ifadesini kullandı. Erhan Afyoncu’nun sözleri ise bir hayli sert idi:
“Hayır, bir de siz orada meşhur olmuşsunuz. Ermeni tezlerini Türkiye’de savunuyor diye.”
Pelin Batu, “Ben Ermeni tezlerini Türkiye’de savunmuyorum” diyerek, kendisinin olayların ne büyük bir trajedi olduğunun altını çizdiğini, söylediklerinin Ermeni tezi olmadığını anlattı.
Ekran başında programı izleyenler gönderdikleri e-postalarda Pelin Batu’ya yönelik tehdit içerikli mesajlar atarken, Murat Bardakçı, bunların suç olduğunu ve gerekirse işleme konulmasını sağlayacağını ifade etti.
Seyirciler gönderdikleri mesajlarda Pelin Batu’nun boynundaki ‘nar’ın Ermeni simgesi olduğunu belirtirken, Pelin Batu, bunu Ermenistan’dan aldığını söyledi. Batu, “Nar benim dünyada en sevdiğim meyvedir. Estetik olarak çok güzeldir. Bunu görür görmez bayıldım zaten” diye konuştu.
Bazı izleyiciler ise gönderdikleri mesajlarda Pelin Batu’nun ‘nar’ını protesto etti. Batu, “Ne ayıp ya, burada deminden beri arkadaşlıktan, dostluktan, normalleşme sürecinden bahsediyoruz, insanlar bir nara takmışlar. Ne kadar ayıp ediyorlar. Gerçekten yazıklar olsun” dedi.
Pelin Batu, oradaki görüşmelerinde akademisyenlerin ileriye bakmak gerektiği yönündeki düşüncelerini anlattı. Batu, “Bizim karşımızda oturan Ermeni akademisyenler, Erivanlı diplomatlar vesaire… Onların yaklaşımı benim için çok umut vericiydi. Çünkü onlar da bizim gibi ‘ileriye bakalım, güzel şeyler birlikte yapalım’ diyorlar” şeklinde konuştu.
Murat Bardakçı, Asala terör örgütünün Türk diplomatları öldürmesine yönelik tepkisizliğe değinince Pelin Batu, “Ben bunu yaşamadım mı? Ben bir yaşından itibaren babam ölecek diye korkan bir insandım. Ben okula giderken zırhlı araba ile gidiyordum ve o kapıyı kendim açamıyordum bile. Benim babamın en yakın arkadaşları öldürüldü. Ben, babamın en yakın arkadaşları Asala tarafından öldürüldü diye Ermeni düşmanlığı yapacak değilim” ifadelerini kullandı.
Murat Bardakçı, Türkiye’de bir çok kişinin Ermeni tezlerini savunabildiğini ve bunu ifade edebildiğini belirterek, “Bugün Türkiye’de Ermeni tezlerini destekleyen grubun tam tersi Ermenistan’da Türk tezlerini desteklese yaşatmazlar. Biraz realist olmamız lazım, gerçekçi olalım” dedi…………”
Şimdi bu olayı değerlendirmek gerekirse; öncelikle “Ermeni” olgusunu masaya yatırmak lazım. Çocukken bu sözü annemden ne zaman işitsem anlardım ki, tepesi fena atmış, mümkünse önünde durmamak lazım.
Çünkü annen seni “gavur ermeninin evladı” diye azarlıyorsa, anlıyordun ki merhamete uzak, şaplağa yakınsın.
Daha başka; mesela Çingeneler oldum olası haşerat gibi görülürdü. Bir de “koministler”… Kızılbaşlar ise bir çeşit porno yıldızı… Sapıklığın aşkın hali…
Bir de yöremizde “nebri” diye bahsedilirdi gayrimüslim çocuklarından. O da bir tür küfürdü. Ama en ağırı “Ermeni” idi bu tarz küfürlerin ve onların hepsi bir biçimde “gavur”du. Sinek kadar değerleri yoktu.
Her birimiz birer vicdan ve sağduyu abidesiydik belli ki.Öyle mikrop bir insan türüydü ki Ermeniler(!) dünyanın heryerinde türlü ayak oyunlarıyla “soykırım” diye bir yalanı yayıyor, diplomasi ve lobicilik yapıyorlardı(!).
Biz tabiî ki masumduk. Nedenini bilmiyorum ama masumduk işte. Halbuki onları çöllere benim babam sürmedi. Neden bu suçun faturasını bize çıkarıyorlardı(?). Ama içimizdeki cızırtı bir türlü susmuyordu. Demek ki yaşanmıştı bir şeyler. Ama ne? Sahiden o kertede kötü şeyler olmuş olabilir miydi?
Yok canım! Ne münasebet. Ermeni yalanları… Sözde soykırım…
“Hallettiği” gayrımüslimlerin mallarıyla bir gecede zenginleşen taşra eşrafından, Ermenilerle doldurulup denize açılan ve sonra boş dönen teknelerden, inşaatların temellerinden ve ağaç diplerinden çıkan sahipsiz kemiklerden bahsetmemek lazım çünkü hepsi;
Ermeni yalanları… Sözde soykırım…
Ermeni mezarlığının üzerinden Karadeniz sahil yolu geçirildi sonra, zaten her yanını otlar bürümüş ziyaretçisi olmayan delik deşik mezarlardı. Kemik bile kalmamıştı içlerinde. Cesetlerin altın dişlerini insanlar, kemiklerini köpekler alıp götürmüşlerdi.
Memleketimin neredeyse her köy ve kasabasında aklını toprağa gömülü definelerle bozmuş olan insanların aradıkları o altınları acaba Hititler ya da Kayralılar mı gömmüştü toprağa?
Düşünmek, rahatımızı kaçıracak besbelli. Buralarda kötü bir şeyler olmuştu ama hiç birimiz bunu açıkça dillendirmeye, hatta üzerinde kafa yormaya yanaşmıyorduk. Kimilerimiz açıkça ırkçıydı zaten.
Tabi canım biz hep haklıydık. Hem Ermeni çetecileri de zavallı Türk köylülerini topluca katledip gitmemişler miydi(?) Üstelikte Ruslardan falan yardım alıyorlar mış, hep kesmişler bizimkileri. Hamile kadınları, çocukları süngülemişler. Öyle okumuştuk takvimin arkasında(!)… Kendimizi böyle zararsız açıklamalara inandırarak ve ötesini hiç düşünmeyerek bugüne kadar gelebildik.
Ama belli ki artık bu hamur daha fazla su kaldırmıyor. Toplumun vicdanı artık daha fazla baskı altında tutulamıyor.
Geçenlerde kamuoyunu oldukça meşgul eden bir konu vardı. “Ermenilerden özür diliyoruz”. Okuryazar kesimin en "demokrat" olanlarından bile itirazlar yükselecek muhtemelen bu girişime karşı. Vatanın sarkık bıyıklı zincirli sopalı kahraman evlâtlarının nelere kalkışacağını söylemeye gerek bile yok. Çoğu insan tırsacaktır böyle bir gözü karalığa arka çıkmaktan. Sonucu ne olacaksa olsun, bu özür aslında gecikmiş bir özürdür. Ama yine de özür özürdür, değil mi?
Her insanca talebin arkasında beynelmilel bir komplo arayan ve dünyayı çizgi roman kahramanı Kinova’'nın kör nefretiyle algılayan insanlara rağmen, bu memlekette "Ermenilerden özür dilemenin" zamanının geldiğine inanan vicdan sahibi insanlar çıkabiliyor ya, işte budur bizim kazancımız. Nobel almak kadar değerlidir. Az sayıda insanla da olsa, vicdanımız bir yerlerden uç veriyor, fena mı? Bu nefret öyle yerlere geldi ki bazen System Of A Down dinleyenlere bile tepki vermek kadar gülünç şeyler yapıldı bu memlekette. Basit mantıkla kendi adıma, milletim adına, beğensek de beğenmesek de bize ait olan yaşanmış ortak tarihimiz adına, hem "suçsuzum" deyip hem de "gene yaparım" diyebilenleri mazur gören şoven ve ikiyüzlü resmî ideoloji adına, kamu vicdanı adına, utanmadan aynaya bakabilmek adına, huzur ve sağduyu adına özür dilemek gerektiğini düşünüyorum.
Herhalde benim ailemde de yoktur Ermeni kanı akıtan, Ermeni malıyla zenginleşmiş olan bir kimse. Ama gene de özür diliyorum. Suskunluğu ve körlüğü seçen tüm yılgın insanların adına da yapıyorum bunu...
Tehcir yollarında telef edilen bir milyon cıvarında Ermeni, o gün nasıl kişisel bir günahın değil sadece Ermeni olarak dünyaya gelmiş olmalarının bedelini ödüyor idiyse, anlayacağız ki, insan bu dünyada sadece kendi yaptıklarından değil halkının yaptıklarından da sorumludur.
Madem biz bir milletiz, madem bir bayrağımız var, ortak bir tarihimiz, vatanımız, sınırlarımız, istiklâl marşımız, millî takımımız, temsilî milis kuvvetlerimiz var. O zaman sadece kendimizin değil milletimiz adına yapılan iyi kötü her şeyin ucu bir biçimde bize de dokunur. 95 sene önce olanlardan bugün biz de sorumluyuz. Türk olmanın nimeti kadar külfetinden de sorumluyuz. Yüz akı kadar utancından da... Bu yüzden "millet" demiyor muyuz kendimize? O zaman, kazandığı savaşlarla, fethettiği topraklarla övündüğümüz atalarımız varsa, cinayetlerinden dolayı utanç duyacağımız atalarımız da var demektir.
Bu özür ben suçlu olduğum için değil, suçluya yataklık etmek istemediğim için... Bu özrün beni mahçup etmek şöyle dursun, yüzümü ağartacağına inanıyorum.
Biz bir zamanlar etle tırnak gibiydik. Komşuyduk. Bacanaktık. Yol arkadaşıydık. Kardeştik. Yüksek ulusal hedefler mi, emperyalist planlar mı, "mahvoluyoruz" paranoyası mı, talan mı, asimilasyon mu, etnik temizlik mi, göç ettirme mi, ölmeye zorlama mı, kırım mı, intikam mı, kaza mı, katliam mı, iftira mı, yalan mı, her neyse, o yıllarda olan biten her şeyi bilmek ve milletçe horladığımız incittiğimiz tüm kardeşlerimle helâlleşmek istiyorum.
Sadece Ermeniler ile değil, Kürt, Arap, Çerkez, Lâz, Gürcü, Pomak, Yörük, Çingene, Musevî, İsevî, Mecusî, Yezidî, Süryani, Keldanî ve diğerleri, kimin canını yaktıysa bu devlet ve hâlâ daha "sus bakayım, şaplak gelmekte ki yaman gelmekte" diye korkutmaya devam etme eğilimindeyse ve tüm ayıplarını yüz yıl öncesinden sürüp getirdiği "battık, bölündük" paranoyasının tantanasında boğuntuya getiriyorsa, kendimi tüm küskün ve sindirilmiş kardeşlerime elimi uzatmak zorunda hissediyorum.
Ne kadar can acıtıcı olursa olsun, gecikerek de olsa işiteceğim her hakikati, yalan ve inkârdan daha değerli buluyorum.
Şimdi tekrar Pelin Batu’ya gelecek olursak ülkemin değerli bir kanalında, izlenme oranı olan bir programda böyle bir konuşmayla karşılaşıyorsunuz. Ne kadar acı. Haklı-haksız diye ayırmaya gerek bile yok. Son derece utanç verici. Sayın Pelin Batu duruşunuzu beğeniyorum ve destekliyorum. Size ithafen kullanılmış kelimeler hemen hemen her yerde karşılaşılabilecek düzeysizlikte ve sağduyu yoksunluğunda kalıyor. Tabiî ki Ermenilerle aramızda bişiler olmuştur. Onlar bzimkileri, bizimkiler onları bir şekilde acıtmışlardır. Ama bu olayları hiçbir şey haklı gösteremez. Kaldı ki hep onlar yaptı biz birşey yapmadık zihniyeti kafasını kuma gömen devekuşundan daha zavallıdır. Eğer biz elimizi uzatmazsak bu iş nereye kadar gidicek. Eğer sizde benim gibi düşünüyorsanız ve özür dilemek büyüklüktür diyorsanız; http://www.ozurdiliyoruz.com/

Hiç yorum yok: